İş yerinde Bağlılığın Gizli Formülü: Kültürel İyi Oluş

Peki siz hiç şöyle hissettiniz mi: Çalıştığınız yere her sabah girerken “Ben burada kendim olabiliyor muyum?” diye düşündüğünüz oldu mu? Belki gün içinde fikrinizi söylerken yargılanma korkusu yaşadınız ya da kendinizi dışlanmış hissettiniz. İşte tam bu noktada devreye giren çok önemli bir kavram var: Kültürel iyi oluş.

Kültürel İyi Oluş Nedir ve Neden Önemlidir?

Kültürel iyi oluş, çalışanların tüm farklılıklarıyla kabul gördüğü, seslerinin duyulduğu ve değerli hissedebildikleri bir iş ortamını ifade eder. Bu yalnızca önyargıların azaltılması değil, aynı zamanda “Ben burada bir anlam yaratıyorum” diyebileceğiniz bir bağ kurma hali.

Yani mesele yalnızca “çeşitlilik oranları” değil. Mesele, Ayşe’nin, Elif’in ya da Emre’nin kendini gerçekten ait hissetmesi. Şirketin en tepe yöneticisinden en yeni stajyerine kadar herkesin “bu kurumda bana da yer var” diyebilmesi.

Psikolojik Güvenlik: Çalışan Bağlılığını Artıran Sessiz Güç

Google’ın 180 farklı ekip üzerinde gerçekleştirdiği Project Aristotle adlı çalışmasında en dikkat çekici sonuç şu oldu: Psikolojik güvenlik, yani “Bu fikri dile getirirsem yanlış anlaşılır mıyım?” korkusu taşımadan konuşabilmek.

Sonuçlar etkileyici: Psikolojik güvenliği yüksek ekipler %31 daha yenilikçi, %27 daha az çalışan kaybı yaşıyor ve ekip içi moral 3,6 kat daha yüksek ölçülüyor.

Peki siz kendi işyerinizde fikirlerinizi özgürce ifade edebiliyor musunuz?

İyilik Halinin Şirket Stratejisinin Merkezine Alınması

Pek çok kurum artık çalışan iyilik halini yalnızca yan hak olarak sunmuyor; onu doğrudan şirket stratejisinin bir parçası haline getiriyor. Bu yaklaşıma bütünsel iyi oluş deniyor. Beden sağlığından zihinsel dengeye, sosyal bağlılıktan maddi güvenliğe ve çalıştığınız yerde anlam bulmaya kadar pek çok boyutu kapsıyor.

Bu doğrultuda “İyilik Hali Direktörü” veya “Çalışan Deneyimi Yöneticisi” gibi yeni unvanlar da insan kaynakları yapılarında yer almaya başladı.

Bir de ISO 45003 var. Kısaca açıklarsak: Bu, işyerinde psikolojik sağlığı güvence altına almayı hedefleyen uluslararası bir standart. İngiltere’de faaliyet gösteren Anglian Water firması bu standarda göre belgelendirme alarak çalışanlarının psikososyal sağlığını güvenceye aldı.

Türkiye’de de büyük şirketler benzer adımlar atıyor. McKinsey’in 2023 verilerine göre, Türkiye’deki çalışanların %78’i kendi iyilik halini olumlu olarak değerlendiriyor. Bu oran, dünyadaki en yüksek düzeylerden biri.

Eğitim, Gelişim ve Aitlik: Yeni İnsan Kaynaklarının Temel Taşları

Günümüz insan kaynakları artık şu sorulara odaklanıyor: Yöneticiler empati kurabiliyor mu? Çalışanlar fikirlerini açıkça ifade edebiliyor mu? Her birey “Ben burada değer görüyorum” diyebiliyor mu?

Bu yeni anlayışın üç temel yapı taşı:

1. Eğitim: Önyargılarla mücadele, toplumsal cinsiyet eşitliği ve farkındalık atölyeleri.

2. Gelişim: Mentorluk, koçluk ve etkili geri bildirim mekanizmaları.

3. Aidiyet: Çalışanın yalnızca bir görev yapan kişi değil, kurumun anlamlı bir parçası olduğunu hissetmesi.

   
   

Peki Ya Biz?

Biz de aynı anlayışla hareket ediyoruz. Kültürel iyi oluşu temel alan bir dönüşüm yolculuğundayız. Yoga, mindfulness, farkındalık atölyelerine, çalışan destek programlarımızdan empati odaklı yönetici gelişim eğitimlerine kadar pek çok başlıkta somut adımlar atıyoruz.

Çünkü biliyoruz ki; çalışan kendini ait hissettiğinde, sadece daha verimli çalışmaz. Daha çok katkı sunar, daha yaratıcı olur ve uzun vadede kurumun bir parçası haline gelir.

Şirketler Dönüşüyor, Siz Nerede Duruyorsunuz?

Gelin birlikte hayal edelim: İşveren markasının güçlendiği, çalışan bağlılığının yükseldiği, yöneticilerle çalışanlar arasında empati köprülerinin kurulduğu bir işyeri… Bu yalnızca hayal değil, doğru adımlarla çok da mümkün.

Sizce de artık çalışan deneyimini, gerçek bir insan deneyimine dönüştürmenin zamanı gelmedi mi?